Gazelerde ve televizyonlarda Mısır’da yaşanan darbe yazıldıkça ve konuşuldukça, bugün gün boyu ‘gözaltına alındığım’ 1980 yılındaki 12 Eylül ihtilali aklıma geldi durdu! Gözaltına alındığımı söyledim ve de tırnak içine alıp ‘bold’ yazdım diye ‘bi hefif’ şaşırdığınızı sanıyorum! Evet, evet! Bizzatihi 1980′de yapılan askeri darbenin olduğu günün ikindi vakitlerinde ben ve bazı arkadaşlarım gözaltına alınmış, hatta bir cemseye doldurulmuş, muhtemelen de Tank Taburu’nda bulunan Askeri Cezaevi’ne konulacaktık! Ta ki bindiğim cemsenin araç komutanının benim Lise’den Milli Güvenlik hocam olduğunu görünceye kadar!
***
Galiba bu son yıllarda bu olaylardan yola çıkarak kendine ‘anlam yükleme’ hastalığına ben de yakalanmış olacağım ki, bakın aslında yaşanmış mini bir hadiseyi nasıl ballandıra ballandıra anlatıyorum. Özde hadise şu: 12 Eylül ihtilalinin olduğu gün, Pasinler’deydim. Ve henüz lise talebesiydim. Aslında sağ ile sol ile çok işim yoktu! ‘Na sağcı, ne solcu, futbolcudur, futbolcu’ zamanlarımdı doğrusu! Esasında Demirel’i, Ecevit’i, Türkeş’i, Erbakan’ı sıkça duyduğumuz ama Gökmen Özdenak, Cemil Turan, Alparslan Eratlı veya B.Mustafa’ya ‘kafayı taktığım’, bir çok şeye aklımın kesmediği yıllardı! İhtilal sebebiyle askerin sokağa çıkma yasağı vardı ve ben öğleden sonra bir kaç mahalle arkadaşlarımla beraber o yasağı delmiş, kalenin altında bulunan İstasyon Mahallesi’nde top oynuyorduk. Derken iki asker geldi ve ellerinde tüfeklerle bizi topladı, bir cemseye bindirdi. Asker de sokağa çıkma yasağına riayet etmenin dışında bir suçumuzun olmadığını biliyordu ama yine de görevini yapıyordu! ‘Emirin demiri kestiği’ bir durumdu anlayacağınız!
***
İşte tam o cemseye binmişken, bir de baktım benim Milli Güvenlik hocam! Bilmeyenler için söylüyorum, o zamanlar müfredat proğramında Milli Güvenlik Dersleri de olurdu ve bu derslere de genelde o bölgede bulunan subaylar girerdi. Genelde de bu Milli Güvenlik derslerinin boş geçen ve kolay derslerden birisi olduğunu çok iyi hatırlarım. Dolayısıyla da bu dersin hocaları olan subayları da çok severdik. Bugün ismini hatırlayamadığım işte o subaylardan biriydi ki beni gördü, az biraz kızdıktan ve doğruca evlerimize gitmemizi de salık verdikten sonra cemseden indirmiş, bizi serbest bırakmıştı! Gözaltına alındığımız o kısa süre, bende böyle bir ‘iz’ bırakırken, o arkadaşlarım arasında da da benim sayemde kurtuldukları için o zamanlar bayağı bir havam olmuştu!
***
Nedense darbe denilince ilk aklıma gelendir bu mini hadise! Sonra Kenan Evren, Tahsin Şahinkaya, Nurettin Ersin, Selahattin Demircioğlu, Vali Nihat Baştak 9.Kolordu Komutanlığı, Askeri Savcılık, Askeri Savcı Ali Rıza bey, memur Kaya Polat, gazeteci Yusuf Şenocak, Avukat Müdaher Topdağı Erzurum, Kars, Artvin Dev-Yol davasıve en son TEDAŞ’da çalışıyor diye bildiğim Hamit! Ha bir de, zaman zaman tek satırına bile dokunulmaması gerektiği sıkıca tembih edilen 9.Kolordu Komutanlığı çıkışlı basın bültenlerini çalıştığım Milletin Sesi Gazetesi’ne getirmek için Havuzbaşı’na ‘bir koşu’ gidip-gelmelerim! Vallahi darbe denince ilk aklıma gelenler bunlar. Ama bundan böyle darbe denince ilk aklıma gelenlerden biri de Erzurum Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Eyüp Tavlaşoğlu olacak! Onu da bu sihirli, gizemli ve de ürkütücü kelime geldiğinde anacağım!!! Niye mi? Durun onu da anlatayım!
***
KUDAKA’nın davetlisi olarak Erzurum’a gelen Azeri basın mensupları ile Erzurumlu basın mensupları, bugün Müceldili konağında buluşturuldu! Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Eyüp Tavlaşoğlu, iki kardeş ülkenin basın mensuplarına Müceldili konağında yemek verirken, öyle bir söz söyledi ki hayretler içinde kaldım! Aslında güzel de bir konuşma yapıyordu Tavlaşoğlu ve final cümlelerine gelmişti. Günümzde basının önemine değinen bir konuşmanın içerisinde ‘Darbe yapan, darbe yapma gücü olan basın’ diye bir laf etti ve azerileri bilmiyorum ama ben dahil orada bulunan basın mensuplarının hepsi, çok şaşırdık! Tavlaşoğlu gibi konuşmasında bile ince eleyip sık dokuyan biri niye böyle bir cümle kurmak zorunda kaldı, vallahi çok da anlam veremedik! Zaten konuşma bitti, biz o lafa takılı kaldık. KUDAKA’nın o anlamlı buluşması, o laf sayesinde gölgede kalmıştı! Anlayacağınız Eyüp beye göre sadece darbe heveslisi değil, aynı zamanda darbeci de olmuş çıkmıştık! Kötü niyetli olduğundan söylediğine asla inanmam! Ama sevgili başkan vekilimizden, bundan böyle konuşma yaparken, lafı fazla uzatmamaya, uzatması halinde insanın bazen böyle gereksiz laflar ettiğini, o yüzden illa süslü laflara gerek olmadığını anlamasını ve buna özen göstermesini diliyorum!
***
SON SÖZ: TRT’nin beğendiğim dizilerinden biri olan ‘Seksenler’i herhalde bizim gibi o günleri yaşayanlar daha çok seviyordur. Çünkü bizler, o dizide kendimizi de buluyoruz. O yüzden o ihtilali yaşamamışların o diziyi sevdiklerini duyunca çok şaşırıyorum. Gerçekten ne anlıyorlar diye? Desenize, bir de o günleri yaşamış olsalardı bir kat daha izlerken o diziyi seveceklerdi!
FACEBOOK YORUMLAR