Helal likör yudumlayanlar, helal bira içenler, helal viski tokuşturanlar, helal şampanya patlatanlar var. Marka özentisi var, lüks tutkusu var.
Abdeste mani olmayan ruj, abdeste mani olmayan oje var.
Herkesin bakması için makyajını yapıp, başörtüsünü aksesuar olarak kullananlar var.
İtibarı takvada, ahlâkta, insanlıkta, emekte, alın terinde değil lükste, israfta, parada, makamda, güçte, gösterişte arayanlar var.
Helal eğlence, helal parti, helal organizasyon adı altında helal şampanyalarını patlatarak, helal viski kadehlerini tokuşturarak baby shower, after party, zikir partileri, iftar partileri düzenleyerek kınadıkları kişilere benzeme, onlar gibi yaşama, onlar gibi olma özentisi var.
Vaazlarda şarabı, kadeh tokuşturmayı, kadını özenti, büyük bir iştiyak ile anlatanlar ve karşılarında zevkle, keyifle, hayalini kurarak dinleyenler var ki sanırım şarap içenler bile şarap içmeyi bu kadar zevk ve arzu ile anlatmamıştır.
İçkili restoranlarda içki şişelerinin ortasında, rakı kokusu eşliğinde namaz kılınan mescitler var. Daha kötüsü bütün bunları başarı sayıp övünen zavallılar var.
Bu çöküşün, bu inanç zayıflığının, görgüsüzlüğün, ahlaki zaafın, aşağılık kompleksinin, kıskançlığın, özentinin, şehvetin, hırsın, zevk arzusunun müsebbipleri kimlerdir, bunun altında yatan sebepler nelerdir ve bu çöküş nereye kadar ulaşacaktır bilinmez ama çoğunluk susmayı, kendilerine sunulan bu gücü, bu fırsatı, bu gayri dini hayatı keyifle yaşamayı tercih etmektedir.
Hani millilik, yerlilik, maneviyat, hani din, hani iman?
Hani biz başkalarına benzemeyecektik, benzememiz haramdı, yasaktı?
Hani başörtüsü ve ibadet özgürlüğü, nerede kaldı İslâm’ı hakkıyla yaşama savaşı?
Bütün mücadele gücü ele geçirmek, başörtümüzle, sakalımızla, gerekirse namazımızla dün kınadıklarımızın yaşadığı hayatı yaşamak, onların yaptıklarını yapmak, gittikleri yerlere gidebilmek, onlar gibi kadeh tokuşturabilmek, zevk, sefahat, saltanat sürebilmek için miydi?
Hangi dinden, hangi ideolojiden, hangi yaşam biçiminden olursa olsun İslam’ın emirleri ve yasakları ile çatışan hususiyetlerinde onlara benzemek, benzemeye çalışmak, özenmek haramdır, yasaktır diyen Allah’ın emri ve Peygamberin duasıyla yola çıkmamış mıydık?
Bu yazı makamı, mevkii, gücü, parası, mesleği, konumu ne olursa olsun İslâm iddiasında olanlara hitap ettiğine göre yazıya bir Peygamber sözü ile devam edelim.
Hz. Ömer ülkenin yöneticisi, başkomutanı, lideri, önderi, başkanı, Allah’ın peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) evine gitti. Peygamber Efendimiz hasır üzerinde yatıyordu ve hasır vücudunda iz yapmıştı. Bunu gören Hz. Ömer ağladı.
Hz. Peygamber (sav) “Neden ağlıyorsun, ey Ömer?” diye sordu.
Hz. Ömer (ra) “Diğer ülkelerin kralları, yöneticileri, kisralar, kayserler saraylarda yaşıyor, ipek döşeklerde yatıyor, tahtlarda oturuyor. Sen ise tavanı düşük bir odada kalıyor, hasır üzerinde yatıyorsun” dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: “Biz dünyayı dünya ehline bıraktık, onlar da ahireti bize bıraktılar. Bu dünya onların, ahiret ise bizim olsun, istemez misin ya Ömer?” dedi.
Ve tabi ki Müslüman zengin olmasın mı, Müslüman dünya nimetlerinden yararlanmasın mı, Müslüman güçlü, kuvvetli olmasın mı gibi konumuzdan ve Müslümanın daha doğrusu insanın dünyaya getiriliş gayesinden uzak sorularla menfaatleri, hırsları ve beklentileri için meseleyi bulandırmaya çalışan bağnazlara Yüce Allah diyor ki;
" Kim dünya nimetlerini ve çıkarlarını ister, menfaatini dinine tercih ederse ona dünya nimetlerini verir, onu ahiret nimetlerinden mahrum ederiz. Kim de ahiret sevabını ve ebedi hayatı isteyerek Allah rızasını ve İslam davasını önemseyerek hayatını bu amaca göre yaşarsa ona da ahiret nimetlerini veririz. Biz ahireti tercih edenlere, şirkten ve şikâyetten sakınıp şükredenlere karşılığını ileride vereceğiz."
FACEBOOK YORUMLAR