“Aşağıda okuyacağınız yazı 24 yıl öncesine aittir. 28 Şubat Darbesinden sonra zulüm tüm hızıyla devam ederken yazılmış olan bu yazı, yaşadığımız zulüm, soruşturmalar, korkudan, basiretsizlikten, dünyalıklarımdan olurum diye susan cemaatçi, tarikatçı, particiler yüzünden yazdığım bir yazıdır ve o dönem yazdığım gazetede köşe yazısı olarak yayınlanmıştır.
Bugün aynı yazıyı yeniden göndermemin sebebi son birkaç gündür yaşananlardır. Kanaatim odur ki; Müslümanlar Allah’tan başkasına bağlandığı, dünya hırsını içinden atamadığı, cemaat, tarikat, siyasetle bölündüğü, kendini bilmezlerin oyunlarına gelip, tahriklerine kapıldığı sürece biz bunları daha çok yaşayacağız.
Aslında bizler dinimizin ve töremizin bizlere getirdiği üstün özellikleri, güzellikleri yaşasak, bunu insanlara göstersek ve gerektiğinde özeleştiri yapsak tüm insanların saygı ve sevgisini kazanacağımızdan bütün bu olumsuzlukları yaşamayız.
Bu yazıyı bugün yazsam bazı cümleleri değiştirirdim ama sitem ettiklerim değişmezdi çünkü onlar hiç değişmediler. Sizler de bu yazıyı bugün gücün, makamların ve paranın tamamen el değiştirdiğini, birilerinin bu rahatlıkla hareket ettiklerini düşünerek okuyunuz ve değerlendiriniz lütfen”
Başörtüsü ile laikliğin, rejimin tehdit altına gireceğini düşünen, başörtülüleri devlet ve rejim düşmanı ilan ederek başörtüsü zulmüne girişen, insanları kılık kıyafetleriyle değerlendiren, İslâm düşmanı ilkel beyinlere bakınca, bizim açımızdan, bu durumu oluşturan sebepleri düşünmeden edemiyor insan.
Yaklaşık altmış yıldır muhafazakâr sağ iktidarlar tarafından yönetilen bir ülkede, hâlâ bu adaletsizlikler, bu zulüm, bu haksızlıklar yaşanıyorsa demek ki birileri, vatan, millet, özgürlük, demokrasi ve İslâm adına, çok büyük hatalar yapmıştır.
Yıllardır hortumcuların, devleti soyanların, ihalelere fesat karıştıranların, adam kayıranların, emaneti ehline vermeyenlerin, liyakati çöpe atanların cirit attığı, İslam diye çıkarlara göre bir dinin yaşandığı, birilerinin de bu karmaşaya oy, makam, para, güç uğruna göz yumdukları bir ülkede tabii ki İslâm karşıtları bunu fırsat bileceklerdir.
Yönetirken, yönetilirken, yaşamın her alanında dürüst, dedikodu yapmayan, iftira atmayan, gıybet etmeyen, karşısında olanı tekfir etmeyen, korkutmayan, güven veren, diğerkâm ve hoşgörülü inananlardan kaç tane kaldı ki?
Her türlü haksızlığa, zulme, adaletsizliğe, hortumculuğa, soygunculuğa, bozgunculuğa, iftiraya savaş açtıklarını söyleyip bütün bunlar olurken bana değmesin diye susanlara, göz yumanlara, hatta destek olanlara mı güvenecekti insanlar?
Para, makam, kariyer için taviz üstüne taviz veren, kendisini saklayan, bu durumu da uydurdukları fetvalarla haklı gösterenlerin dünyasında tabii ki gerekli güven ortamı oluşmayacaktı.
İnananlar; gerçekten yaşamaları gerektiği gibi dürüst, inançları, vatanı, milleti için canını, malını, makamını, kariyerini ve parasını düşünmeden feda edebileceklerini gösterseler böyle mi olurdu?
İnananlar; kalplerinde olması gereken sevgiyi, hoşgörüyü, insanlığı, merhameti, dürüstlüğü yaşantılarına aksettirseler bugün bu kadar acımasızca inananların üzerine gidenler olur muydu?
Cemaatine, hocasına, partisine, grubuna, liderine, güce, güçlüye yaranmak adına Allah için doğruları söylemek yerine yalanlarla insanları aldatan o kadar çok insan var ki, ne yazık ki, Allah’ın emrini yerine getirmeye çalışan gerçek Müslümanlar da bu zevatla aynı kefeye koyulmaktadır.
İnsanlara kul, köle olanlar, dine aykırı her şeyi yapanlar, dürüst, namuslu olduğunu iddia edip adaletsizliğe, haksızlığa, zulme, soygunculuğa, yalana, dolana makamından, kariyerinden olmamak için göz yumanlar, kendi biat ettiklerini kutsayan cemaatçiler, particiler, tarikatçılar mı insanlara, inananların dürüst, vatansever, ahlaklı, sevgi dolu, fedakâr dünyasını, İslam’ın ve Müslüman’ın ne olduğunu gösterecekti?
Gizli gizli ibadet edip, dinini, imanını saklayan, ortalık yerde başka biriymiş gibi davranan cemaatçileri mi, particiler mi bu masum gençlerin, başörtülülerin derdini anlatacaktı.
Çok iyi bilinmelidir ki; inancını gerçekten yaşayan, yaşamaya çalışan, vatansever, milliyetçi, bu vatanın, bu toprağın has evlatları olan dindarlar ne cumhuriyetten, ne demokrasiden, ne de gerçek anlamda laiklikten şikâyetçidirler. Aksine memnundurlar.
Birileri dindarları, başörtülüleri ezmek, sindirmek, susturmak ve hatta yok etmek için zulüm yapıyorsa ve daha düne kadar Müslüman diye geçinen birileri de bu zulmü seyrediyor, hatta korkudan destek veriyorsa bunun sorumlusu, okumak için, inancını yaşamak için çabalayan dindar insanlarımız, gençlerimiz değildir.
“Aşağıda okuyacağınız yazı 24 yıl öncesine aittir. 28 Şubat Darbesinden sonra zulüm tüm hızıyla devam ederken yazılmış olan bu yazı, yaşadığımız zulüm, soruşturmalar, korkudan, basiretsizlikten, dünyalıklarımdan olurum diye susan cemaatçi, tarikatçı, particiler yüzünden yazdığım bir yazıdır ve o dönem yazdığım gazetede köşe yazısı olarak yayınlanmıştır.
Bugün aynı yazıyı yeniden göndermemin sebebi son birkaç gündür yaşananlardır. Kanaatim odur ki; Müslümanlar Allah’tan başkasına bağlandığı, dünya hırsını içinden atamadığı, cemaat, tarikat, siyasetle bölündüğü, kendini bilmezlerin oyunlarına gelip, tahriklerine kapıldığı sürece biz bunları daha çok yaşayacağız.
Aslında bizler dinimizin ve töremizin bizlere getirdiği üstün özellikleri, güzellikleri yaşasak, bunu insanlara göstersek ve gerektiğinde özeleştiri yapsak tüm insanların saygı ve sevgisini kazanacağımızdan bütün bu olumsuzlukları yaşamayız.
Bu yazıyı bugün yazsam bazı cümleleri değiştirirdim ama sitem ettiklerim değişmezdi çünkü onlar hiç değişmediler. Sizler de bu yazıyı bugün gücün, makamların ve paranın tamamen el değiştirdiğini, birilerinin bu rahatlıkla hareket ettiklerini düşünerek okuyunuz ve değerlendiriniz lütfen”
Başörtüsü ile laikliğin, rejimin tehdit altına gireceğini düşünen, başörtülüleri devlet ve rejim düşmanı ilan ederek başörtüsü zulmüne girişen, insanları kılık kıyafetleriyle değerlendiren, İslâm düşmanı ilkel beyinlere bakınca, bizim açımızdan, bu durumu oluşturan sebepleri düşünmeden edemiyor insan.
Yaklaşık altmış yıldır muhafazakâr sağ iktidarlar tarafından yönetilen bir ülkede, hâlâ bu adaletsizlikler, bu zulüm, bu haksızlıklar yaşanıyorsa demek ki birileri, vatan, millet, özgürlük, demokrasi ve İslâm adına, çok büyük hatalar yapmıştır.
Yıllardır hortumcuların, devleti soyanların, ihalelere fesat karıştıranların, adam kayıranların, emaneti ehline vermeyenlerin, liyakati çöpe atanların cirit attığı, İslam diye çıkarlara göre bir dinin yaşandığı, birilerinin de bu karmaşaya oy, makam, para, güç uğruna göz yumdukları bir ülkede tabii ki İslâm karşıtları bunu fırsat bileceklerdir.
Yönetirken, yönetilirken, yaşamın her alanında dürüst, dedikodu yapmayan, iftira atmayan, gıybet etmeyen, karşısında olanı tekfir etmeyen, korkutmayan, güven veren, diğerkâm ve hoşgörülü inananlardan kaç tane kaldı ki?
Her türlü haksızlığa, zulme, adaletsizliğe, hortumculuğa, soygunculuğa, bozgunculuğa, iftiraya savaş açtıklarını söyleyip bütün bunlar olurken bana değmesin diye susanlara, göz yumanlara, hatta destek olanlara mı güvenecekti insanlar?
Para, makam, kariyer için taviz üstüne taviz veren, kendisini saklayan, bu durumu da uydurdukları fetvalarla haklı gösterenlerin dünyasında tabii ki gerekli güven ortamı oluşmayacaktı.
İnananlar; gerçekten yaşamaları gerektiği gibi dürüst, inançları, vatanı, milleti için canını, malını, makamını, kariyerini ve parasını düşünmeden feda edebileceklerini gösterseler böyle mi olurdu?
İnananlar; kalplerinde olması gereken sevgiyi, hoşgörüyü, insanlığı, merhameti, dürüstlüğü yaşantılarına aksettirseler bugün bu kadar acımasızca inananların üzerine gidenler olur muydu?
Cemaatine, hocasına, partisine, grubuna, liderine, güce, güçlüye yaranmak adına Allah için doğruları söylemek yerine yalanlarla insanları aldatan o kadar çok insan var ki, ne yazık ki, Allah’ın emrini yerine getirmeye çalışan gerçek Müslümanlar da bu zevatla aynı kefeye koyulmaktadır.
İnsanlara kul, köle olanlar, dine aykırı her şeyi yapanlar, dürüst, namuslu olduğunu iddia edip adaletsizliğe, haksızlığa, zulme, soygunculuğa, yalana, dolana makamından, kariyerinden olmamak için göz yumanlar, kendi biat ettiklerini kutsayan cemaatçiler, particiler, tarikatçılar mı insanlara, inananların dürüst, vatansever, ahlaklı, sevgi dolu, fedakâr dünyasını, İslam’ın ve Müslüman’ın ne olduğunu gösterecekti?
Gizli gizli ibadet edip, dinini, imanını saklayan, ortalık yerde başka biriymiş gibi davranan cemaatçileri mi, particiler mi bu masum gençlerin, başörtülülerin derdini anlatacaktı.
Çok iyi bilinmelidir ki; inancını gerçekten yaşayan, yaşamaya çalışan, vatansever, milliyetçi, bu vatanın, bu toprağın has evlatları olan dindarlar ne cumhuriyetten, ne demokrasiden, ne de gerçek anlamda laiklikten şikâyetçidirler. Aksine memnundurlar.
Birileri dindarları, başörtülüleri ezmek, sindirmek, susturmak ve hatta yok etmek için zulüm yapıyorsa ve daha düne kadar Müslüman diye geçinen birileri de bu zulmü seyrediyor, hatta korkudan destek veriyorsa bunun sorumlusu, okumak için, inancını yaşamak için çabalayan dindar insanlarımız, gençlerimiz değildir.
FACEBOOK YORUMLAR