Televizyonda bir haber görüntüsü beni ekrana mıhladı adeta…
60-70 yaşlarında, dalgalı kır saçlı, hafif sakallı, pantolon kemerini öyle sıkmış ki, üzerinde buruşuk renkli eski oduncu gömleği boğum boğum olmuş, omuzları düşmüş, elinde kredi kartı… Bi elindeki karta bakıyoor, sonra dönüyor iki adım arkada kalan bankamatiğe çaresizce göz atıyor…
Bu garibim az önce bir insan müsveddesi tarafından dolandırılmış ki, orada olsanız şerefsizin gırtlağını sıkarsınız…
Bankamatiğin renkli yüksek çözünürlüklü görüntü kaydı, olayı öylece anlatıyordu.
Garibim belli ki, bankamatikten para çekmesini bilmiyor, insan diye algıladığı bu mahluktan yardım istemiş. Yardımsever (!..) şerefsiz, kartı sokuyor, şifreyi adamcağızdan alıyor, garibimi iri vücudu ve yan duruşu ile gölgeleyerek pratik bir şekilde bankamatiğin hazineden gelen parayı pantolonunun sol cebine profesyonelce indiriyor. Sonra da hesapta para olmadığını söyleyip acele kartı adamın eline tutuşturarak sıvışıyor…
Garibim, bir süre ayrılamıyor bankamatiğin yanından… Bi elindeki karta bakıyoor, sonra dönüyor iki adım arkada kalan bankamatiğe çaresizce göz atıyor…
Ve polis bu haysiyetsizi, görseli ve kolundaki saatten yola çıkarak yakalıyor. Polis aracına bindirilirken de, bu insan müsveddesi öyle ki utanıyormuş da, yüzünü saklamaya çalışıyor kelepçeli elleriyle…
Kolluk kuvveti gerekli çalışmayı alkışlanacak şekilde yapmış, sonra da bu mahlûku yargıya teslim etmiş. Sonrası, haberin devamında yok, sadece bildik tahminlerde bulunabiliriz…
Ya azılı bir dolandırıcı hakkında en az 10 tane dava vardır veya hüküm giymiş, girip yatmış çıkmış ama islah edilememiş… Hülasa hakkında verilen ceza ya da cezalar caydırıcı olmamış, yetersiz kalmış…
***
Haberi seyrettiğim gün içerisinde Erzurum’da bir toplantı; Yargıda Zaman Yönetimi…
Geçen yıl da, önceki yıllar da yapılmış benzer çalıştay ve sempozyumlar…
Toplantıda, Danıştay başkanı Zerrin Güngör, davaların ne kadar sürede sonuçlandırılacağının ön görülememesinin, hukuki güvenlik ilkesini zedelediğine özetle vurgu yaparak, gelişen ve değişen hukuki ilişkilerin ortaya çıkardığı farklı ve çok sayıdaki ihtilafın, dava dosyalarında sayısal olduğu kadar, nitelik açısından da artış meydana getirdiğine dikkat çekti.
Güngör, büyük çaplı yatırım ve enerji projelerine ilişkin ihale ve kamulaştırma gibi süreçlerle alakalı uyuşmazlıkların da idari yargıya yansıdığını, bu davaların hızla çözümlenmesinin her açıdan büyük önem taşıdığını söylüyor.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ise, adaletteki gecikmeleri en aza indirmek için gerekli önlemlerin mutlaka alınmasının altını çizerek, şunları dile getirdi: "Halkın yargı sistemine ve hakimlerin ahlaki otoritesi ve dürüstlüğüne duyduğu güven, çağdaş ve demokratik toplumlardaki en önemli unsurdur. Toplumun bir parçası olan hakimlerin halkın güveni olmaksızın adaleti etkin şekilde yönetmeleri mümkün değildir" diyordu.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, daha çok siyasi kimliğini öne çıkartarak olaya siyasi açıdan yaklaştı, Türkiye Barolar Birliği adına konuşan Avukat Berra Besler de, Türkiye’de temyiz edilen kararların yarıdan fazlasının Yargıtay tarafından bozulduğu dikkate alınırsa geri dönecek davalarla mahkemelerin iş yükünün azalması değil daha da artmasının söz konusu olabileceğini belirtiyor.
Toplantının özeti bana beni hatırlattı…
2012 yılında, ömrümü adadığım kurumdan erken yaşta zorla emekli edilmemin ardından verilen sözlerin yerine getirilmemesi ve haklarımın ödenmemesine karşın zamanında noterden gerekli ihtarımı yapıp güvendiğim yargıya avukatım aracılığı ile davalarımı açtım.
İş Mahkemesinin kapısında aynen şöyle yazıyordu:
Saygıdeğer Vatandaşlarımız
Değerli Avukat Melsektaşlarımız
… İş Mahkemesi,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Tarafından SATURN-ADLİ ZAMAN YÖNETİM PROJESİ kapsamında pilot mahkeme olarak belirlenmiştir.
…
İşçi İşveren İlişkisinden Kaynaklanan Alacak Davaları’nın Hedeflenen Karara Bağlama Süresi 300 Gün
Bu beni hayli rahatlatmıştı…
Şimdi sıkı durun;
Davamın bir kısmına, karşı tarafın zamanaşımı itirazıyla maddi anlamda ciddi oranda kayıp, manevi anlamda hayli yıpranma ile 300 gün değil BİN GÜNÜ AŞAN SÜRE sonunda karar verilerek Yüksek Yargı’ya henüz gönderildi, diğer kısmında ise, bizden değil yargılamadan kaynaklanan sonuçla başa dönüldü…
Alın size Yargıda Zaman Yönetimi Örneği…
***
Yazımı kaleme aldığım şu dakikalarda sosyal paylaşım sitesinden bir arkadaş Muhammet Bey! diye seslendi…
-Abi şu bizim konuyu dile getirseniz, Sayın Sekmen’e iletseniz!
-Hangi konu?
-Karadayı mağduruyuz, durumumuz hala berbat..
-İyi de kardeşim, sizin sorununuz çözülüyor. Sayın Sekmen TOKİ Konutları’ndan size bir güzellik yapacak
-Biliyorum Abi, ama bizim verdiğimiz paralar ne olacak?
-Konu yargıda ve Sekmen buna hiç birş ey yapamaz. Kim ne vermiş, karşılığında ne evrak almış, bildiğim kadarıyla hepsi Arap saçına dönmüş, siz yargının vereceği karara göre hareket edeceksiniz
-Abi Sekmen’e bir iletseniz
-Kardeşim, alış-verişinizi yaptığınız dönemde sekmen görevde değildi, o konunun muhataplarına da yargı karar verecek…
-Abi sağol!
Evet, Erzurum’da uzun süredir yaşanan bir dram…
Çok sayıda mağdur aile, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a her defasında ulaşmayı başarıyor, Sekmen çözüm arıyor, Konu Yargı’da, Yargı da Zaman Yönetimi’nde…
Ne zaman sonuçlanacağı belli olmayan kararda mağdurların uzayan zamandaki maddi ve manevi kayıpları karşılanabilecek mi?
Davanın diğer tarafındaki işadamı ya da dönemin yerel yönetim temsilcileri suçlu mu suçsuz mu hala belirsiz…
Üç farklı anlatı ve konu YARGI
Her ne kadar “Adalet topaldır, ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır” dense de, günümüz şartlarında geç gelen adaletin adaletsiz olabileceği daha ağır basıyor…
FACEBOOK YORUMLAR