Erzurum'un köklü ailelerinden olan Rasim Cinisli, 1939 yılında Aşkale ilçesine bağlı Cinis köy/mahallesinde dünyaya geldi. Erzurum Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Milli Türk Talebe Birliği Genel Başkanlığı yaptı. 1969’da Adalet Partisinden, 1973’te Demokratik Partiden Erzurum Milletvekili seçildi. Ardından siyasete ara verdi ve İstanbul’a yerleşti. Tansu Çiller’in daveti üzerine 1994’te Doğru Yol Partisi İstanbul İl Başkanı oldu. Bir süre sonra hem başkanlıktan ayrıldı hem de siyasete veda etti.
Cinisli Rasim bey, yaşamını ve tanık olduğu olayları ise ‘Bir Devrin Hafızası’ kitabında bir araya getirdi. Rasim beye, Doğan Kitaptan çıkan 624 sayfalık fotoğraflı yapıtı ‘Değerli dostum’ diyerek imzalayıp gönderdiği için teşekkür ediyorum. Ses getiren kitapla ilgili olarak Rasim beyle röportajlar ve eleştiriler yapıldı ama ben farklı bir pencereden bakarak eserin tanıtımına katkıda bulunmak istiyorum.
Rasim bey, Cinis’i Palandöken Dağının eteklerinden Karasu’ya kadar uzanan bir ‘yayla köyü’ olarak tanımlıyor. Çocukluğunda evlerine ve hayvan sürüsüne bekçilik yapan Kangal cinsi Karabaş isimli köpeği çok sevdiğini belirtiyor. Rasim Cinisli sürüyü ve evlerini bekleyen, koruyan Karabaş’ı anlatırken şu ifadeleri kullanıyor:
“…Üzerimdeki yatak kıyafetleriyle dışarıya fırlayıp aydınlığa alışana kadar gözlerimi ovalardım. Kapının önünde Karabaş’ı görünce gözlerim açılır, günümün farklı geçeceğine sevinirdim. Beni görünce iri gövdesinden beklenmeyen bir çeviklikle zıplar, karşıma geçip şirinlikler yaparak kuyruk sallamaya başlardı. Ben de ona atılır, koca kafasını kucaklamaya çalışırdım.”
Çocukluğunu aktarırken kış gecelerinin sabahında pencere camlarında kırağı nedeniyle oluşan manzarayı bir ressamın yaptığını sanıyormuş. Cinisli, hala unutamadığı ve çocukluk günlerini renklendiren bu olayı şöyle anlatıyor:
“Hatta yan yana duran iki camda iki farklı manzara olurdu: ağaç motifi, kuş resmi, orman… Bakmaya doyamazdım. Kuşluk vaktine varmadan eriyen bu buzdan görüntülerin nasıl oluştuğunu hiç izah edemedim.”
Çocukluk ve gençlik dönemini geçirdiği köyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulunan Rasim bey bu konuda şunları söylüyor:
“Köy hayatının bir başka yüzü daha vardı. Yokluk ve fukaralık. Eskiden köylerde yol yoktu. Köyler arası yollar iptidai ve kötüydü. O yüzden dünyadan kopuk yaşarlardı. Çoğu köyde çeşme yoktu. Dere ya da kuyu suyu içilirdi. Köyün simgesi, çarık, kağnı arabası ve karasabandı.”
KIŞ İÇİN NELER HAZIRLANIRDI?
Yazı köyde geçiren ailesinin sonbahara doğru Erzurum’a dönüş hazırlığı yaptığını anlatan Rasim bey, bu süreçte yapılanları şöyle aktarıyor:
“Becerikli köylü hanımlar kışlık erzakları hazırlardı. Ekmeklik un, bulgur, erişte, nişasta, kavurma, kıyma, sucuk, kurut, yağ, peynir, bal, reçel, turşu, uzun süre dayanıklı patates, şalgam, soğan, lahana, sebze hevenkleri ve annemin güneşte kuruttuğu reçellik gül yaprakları… Çarşıya pazara muhtaç olmadan uzun bir kış geçirmemize yetecek kadar yiyecek çuvallara, sandıklara konur; Erzurum yolunu beklerdi. 1940’lı yıllarda kışlık yakacakları bile köyden götürürdük. Erzurum’a okulların açıldığı ilk gün dönerdik.”
Rasim bey, eğitim- öğretim gördüğü tarihi Erzurum Lisesinden söz ederken şöyle konuşuyor:
“Erzurum Lisesi Türkiye’nin kaliteli eğitim veren sayılı okullarından biriydi. Çocukluğumdan gelen şiir ezberleme ve okuma hevesim ortaokul çağımda daha da gelişti ve öne çıktı. Şiir yarışmalarında dereceler aldım. Münazara ekiplerinin içinde oldum. Daha önemlisi topluluklar karşısında konuşma yeteneği kazandım.”
“BAR TUTAN DADAŞIN GÖBEĞİ KALÇASI OYNAMAZ”
‘Bar tutma’ aşkının çocukluğunda başladığına işaret eden Cinisli Rasim bey, bu konuda Erzurum Lisesi Kütüphane Müdürü İhsan Coşkun Atılcan’dan övgü ile bahsediyor. Erzurum kültürünü çok iyi bilen Atılcan’ın on parmağında on marifet bulunduğunu, müzik ve resim derslerine girdiğini hatırlatan Cinisli, şöyle devam ediyor:
“Atılcan hoca derdi ki: Erzurum barları mekanik hareketlerle değil, duygu ve bilinçle oynanmalıdır. Bar başı, birliği- bütünlüğü sağlayan kumandandır. Elindeki mendil bayraktır. Yön göstericidir. Dadaşın göbeği, kalçası oynamaz. Dimdik, göğsü ilerde, gözler ufukları kollamalıdır.”
Rasim Cinisli’nin yazdığı kitabın arka kapak iç cebinde her okura bir mektup var. Zarfı açıyorsunuz ‘Aziz Okuyucum’ başlıklı mektupta Cinisli, köylerde zeki ve yetenekli çocukların ilkokuldan sonra babalarının maddi durumlarının iyi olmadığı için okuyamadığını hatırlatıyor. Nobel ödüllü Aziz Sancar’ın da bu çocuklardan biri olduğuna işaret eden Cinisli mektubunda şunları söylüyor:
“Kalkınmış ülkeler üstün zekalı çocukları için olağanüstü imkanlar sunarken biz bu yavrularımıza sırtımızı dönemeyiz. Kaldı ki başarılı, gelecek vaat eden çocuklarımızın ‘Aziz Sancar’ olmaları da şart değildir. Her birinin ülke kalkınmasına katkısı olan yetişkinler olması yetmez mi? Böyle bir genci, bir insanı kurtarmak kadar güzel, huzur veren övünç kaynağı ne olabilir?
…Evet hepsini kurtarmaya gücümüz yetmeyebilir. Ancak bu insani, bu milli, bu dini hizmeti yapmak isteyen ehli vicdana diyorum ki: Ben kimseden para pul istemiyorum. Vermek isteyen olsa da kabul etmem. Ben ortak bir milli refleksi harekete geçirebilir miyiz diye hayal ediyorum.”
Rasim bey iki sayfalık mektubunda ortaokul ve lise öğrencilerini hedef alan projesiyle ilgili neler yapılması gerektiğini mektubunda açıklıyor. Yardım etmek isteyenler ve merak edenlere, Cinisli’nin mektubunu okumalarını öneriyorum.
FACEBOOK YORUMLAR